30 Ekim 2009 Cuma

MAÇIMI GERİ İSTİYORUM

Domestik derbimiz biteli 5 gün oldu. 5 gündür herkes yazıyor çiziyor, çıkıyor anlamlı anlamsız birşeyler söylüyor. Her çıkıp konuşan kendine bir rant, kulübüne avantaj yada rakibine dezavantaj yaratma peşinde. Biraz daha sakin ve geriden bakarak bazı yorumları yapmak daha uygun sanırım. Maçta çıkan olayların ve pozisyonların maçı, kişileri ve taraftarları nereye getirmiş olabileceğinden bahsedelim biraz.
1. G.Saray tribünleri çağırdığı için geri geri giden Arda o sırada ısınmak üzere koşan Cristian'a çarpmak üzereyken (Arda Cristian'ı görmedi çünkü) Cristian Arda'yı 2 eliyle önünden sert olmayan bir şekilde itti. Arda devam etti, tribünü selamladı ve ardından Cristian'ın üzerine 'Adam ol adam!' diyerek gitti. Ardı malum. Arda çok rahatlıkla olayı başlatmadan yarı sahasına dönebilirdi. Ama o belki de bilinçli bir şekilde bu ortamı yaratmak istedi. Sonra Bilica'nın arkadan savurduğu yumruk, Aykut ve Gökhan Zan'ın uçarcasına olaya dalmaları, Kazım'ın Aydın'ı ayırmak babında yere savurması. Sonuç: Arda durduk yere tribünleri gerdi, kendi arkadaşlarını ekstra motivasyona soktu. Kimbilir soyunma odasında nasıl hava oluştu.

2. O andaki gerginlikle başlayan olaylarda hakemler konuyu bir film edasıyla izlediler ve aslında G.Saraylı oyunculara nişanlanan cisimle yardımcı hakemin kafasının yarılması ile sonuçlanan bu olayı yaşadılar. Bunu atan o gerizekalı Fenerbahçe seyircisi her kimse onu bulup ayıklamak lazım tribünden. O adamla aynı oksijeni solumak dahi istemeyiz sanırım. 5 gündür yazılan yazıların aslında tek kaynağı olan olayları yarattığı, bilinçli seyirciyi takımından mahrum bıraktığı için.

3. 25. dakikada Keita korner atarken F.Bahçe tribünlerinden gelen kendisine çarpıp çarpmadığı belli olmayan bir cisimle yerde kalan Keita o cisimle birlikte topu da saha komiserine götürdü. Hakem de doğal olarak sarı kartına başvurdu. Bu hareket Keita'nın kırmızısına zemin de oluşturdu. Zira kendini kendini over-motivation durumuna soktu.

4. G.Saray'ın golünde Arda'nın kafasında bir su şişesi patlıyor. Arda hiç olmamış gibi devam edip korneri atıyor. Hakan Balta golü atıp Arda ile birlikte F.Bahçe tribünlerine malum el kol hareketlerini yapıyor. Olmasa iyiydi ama o psikoloji ile yapılması normal ancak cezasız kalmamalıydı.

5 Keita'nun yumruğu: Carlos tüm maç boyunca mükemmel şekilde marke etti Keita'yı. Her maçta 70 dakikada 70 çalım atan o adam bu maçta tek hareket bile yapmayınca ve ilk yarıda yaşadığı o olayın da siniri ile Carlos'un sarı kartlık ama sakatlayıcı bir hareket yapmamasına rağmen tüm maç boyunca harab olan sinirlerine yenilip kırmızıyı yedi.

Bu olayların içinde bulunan taraftar Türk kimliği taşıyor öncelikle. Beşiktaş'ta, F.Bahçe'de, G.Saray'da heryerde var bu tarz yaratıklardan kimse kimseden daha temiz değil.
Sahaya atılan maddeler birine denk gelsin diye atılıyor zaten. Denk gelmemesi cezayı hafifletmez, o taraftarı temize çıkarmaz ve hatta siz hakemin kafasını yardınız biz de bu olmadı zevzekliğini yapmayı gerektirmez.

Sonuçta F.Bahçe 2 maç seyircisiz oynama ve Keita ile Bilica 3'er maç ceza alarak olayı kapadılar. Bence gerçek suçlular değil sadece kurbanlar ceza almıştır. Bu ne ilk ne de son olay olacaktır. Her yeni olay bir öncekinde neden şu ceza verilmedi, ona birşey olmadıysa buna neden sorularını sürekli gündeme getirecektir. Bir kısır döngüye girilmiş, sürekli intikam şeklinde devam edegelecek bir sürece girilmiştir. Bu nasıl kırılacak, nasıl çözüm bulunacak gerçekten zor bir soru ama biryerden başlamak gerekecek.



Kaptan hele hele M.Oktay'ın bandını, formasını, numarasını üzerinde taşıyan adam önce adam olacak, örnek olacak.

F.Bahçe oyuncusu tahriklere kapılmamayı öğrenecek. Gereksiz yere manasız, aptalca bir yumrukla ceza almayacak. En önemli maçlarda arkadaşlarını yarı yolda bırakmayacak.

H.Üstünel jiletli mafya gibi çıkıp Arda'ya bizden başkası ceza veremez demeyecek. Metin Oktay'ın kemiklerini sızlatmayacak. Eminim rahmetli hayatta olsa Arda'yı afaroz ederdi.

F.Bahçe yöneticileri maçtan sonra olaylar hakkında adam akıllı açıklama yapacak, köşe bucak kaçmayacak. Taraftarını uyaracak.

Taraftar taraftarlığını bilecek, yaptığının neyle sonuçlanacağını bilecek. Yanındakini uyarmak da iş değil.

Ve nihayet bu aptalca hareketler sonucunda benim adam gibi maç seyretme zevkimi elimden alıp kombineme tecavüz etmeyecek.

Ben Fenerbahçe'yi görmeyi, Alex'i, Carlos gibi bir ustayı izleme zevkini, stada girip yeşil çimi gördüğümde hissettiğim heyecanı geri istiyorum.

Benim kombinem 3-5 kendini bilmez yüzünden heba edilmeyecek kadar kıymetli.

BEN MAÇIMI GERİ İSTİYORUM.

27 Ekim 2009 Salı

FENERBAHÇE:3 GALATASARAY:1

Oldukça geç bir maç sonu yazısı oldu. Maç sonrası staddan çıkıp Bursa'ya eve varmak, ertesi gün işin yoğunluğu sebebiyle yazıya konsantre olamamak pazartesi gece yarısına erteletti yazıyı.

Maç öncesi yazımda teknik adamların yapabileceği tercihlerin ve iki takımın oyun yapısı hakkında yaptığım pek çok tespitin doğru çıkması beni ayrıca mutlu etti.

Maç aslında hafta başında başlamıştı oynanmaya. Özellikle F.Bahçe cephesi işin psikolojik yönetimini deneyimli hoca Daum'un aklına ve ağzına bırakmıştı. Guiza, Alex, Lugano ve Kazım'ın sakatlıkları profesyonelce yönetildi. Cumartesi gününe kadar gram gram ümit verildi. Zira Alex'sizlik rakibe rehavet verecekti. F.Bahçe'li taraftarlar ise son ana kadar Alex'siz olmanın stresi ile kavruldular. Aynı zamanda maçın zorluk derecesini sürekli gündemde sıcak tutan Daum son gün hamlesiyle favori oldukları gerçeğini ortaya bıraktı. Maç günü öncesi mükemmel yönetilen bir senaryoydu.

Maç önü planlarını ise adeta nakış gibi örmüştü. Sezon başından beri üzerinde durduğumuz ve Daum'un inandığı orta sahanın gücü ile G.Saray'ı kaleden uzak tutabileceğini biliyordu. Adeta bir bilgisayar oyunu gibi oynadı.
Maçın stadyum kanadında ise ciddi gerilim yaratan bir seyirci kitlesi ile karşılaşıldı öncelikle. Sahaya atılan yabancı maddeler haricinde görevini layıkı ile yaptı. Atılanların cezası bilahare kesilecektir zaten ki F.Bahçe'yi bu olaylar sebebiyle okkalı bir ceza bekliyor.

Şükrü Saraçoğlu stadyumu gerçekten kaldırılamayacak kadar ağır bir atmosfere sahip. Hele de G.Saray maçları öncesi. Yaratılan bu atmosfer çoğunlukla rakibin siniri gevşek oyuncularını adeta paralize ediyor ve maçın kalanında oyun oynayamaz hale getiriyor. Ve de ne yazık ki G.Saraylı oyuncular yaratılan bu bilinçli girdap içinde kayboluyorlar. Cristian Arda'yı itti doğru. Keşke misafir takım oyuncusuna bunu yapmasaydı ama ciddi bir şarj uygulamadı. Ancak Arda tribün şovunu bitirdikten sonra kendini ve takımını da bitiren harakiri hamlesini yaptı. Bu hareketle rahmetli Metin Oktay'ın kemiklerini sızlattı. Arda her geçen gün numarasına ve kolundaki banda süratle ihanet etmeye devam ediyor. (NOT: Bu arada hiçbir Avrupa Kupası maçında iki yarı sahada ısınan takımlar hiçbir şekilde birbirlerinin sahalarına giremezler, sıcak temasa geçemezler. Örnek: Twente maçında R.Carlos ısrarla tribünlere çağrıldı ama UEFA yetkilisi Carlos'un değil tribünlere gitmesine, Twente yarı sahasına geçmesine dahi izin vermedi). Dolayısı ile bu olayda Federasyon'da kendine bir pay çıkartmalıdır.

Ben Rijkaard'a bu kadar yüklenilmesini anlamıyorum. Çıkarabileceği en iyi kadroyu ve mevcut kadronun oynayabileceği en iyi oyun planını ortaya koydu. Ancak bunun maçı kazanmak için yetmeyeceği aşikardı ve netekim de öyle oldu. F.Bahçe'nin karşısında benzer mücadeleyi gösterebilecek gücü ve teknik yetkinliği yoktu. 1 hafta boyunca iki takım her gün maç yapsa galip gelen taraf değişmezdi ama skor farklı olabilirdi.

G.Saray'lı taraftarlar her maçı bir korku film havasında seyrediyor olmalılar. Zira başta Sabri ve Gökhan Zan olmak üzere Servet, Hakan Balta ve Leo Franco her an takımı yakabiliriz havasındalar ve ne yazık ki mevcut yapı içinde buna çözüm de yok. Devre arasına kadar zorluk derecesi yüksek maçlarda bu eziyeti yaşayacaklar. Allah G.Saray taraftarlarına sabır versin cidden.

Maçın başlamasıyla birlikte ilk 7 dk içinde Bilica, Carlos ve Alex'le arkaya atılan toplarla sinyali vermişti F.Bahçe ve ofsayt olsa dahi benzer bir dağınıklık içinde olan savunmanın içinden öne geçti Alex'le. G.Saray ise ilk cılız ortasını 20.dk da yaptı, ilk cılız şutunu da 37. dk da Nonda ile çekti. Daum adım adım hedefe ilerliyorken Rijkaard ise adeta öğrenilmiş çaresizlik teorisi ile ilk yarıyı kapatıyordu.

İkinci yarıda ise oyun planında farklılık yoktu. Ancak 60-70 arasında Kazım'ın ve Alex'İn yorugunlukları ortaya çıktıkça, tenis maçı gibi geriden atılan toplar aynen hücum olarak G.Saray'a dönüyordu. Tam bu anda da Daum taktiğinin devamı için öldürücü hamleyi yaptı. Topu hücumda tutabilmek için Kazım-Guiza ve Alex-Santos değişikliklerini sahneye koydu ve bence Keita'nın atılmasından önce maçı kilitledi.

Rijkaard ise bu hamleler ve Keita'nın atılması ile zaten kısıtlı olan imkanlarını kaybetmiş ve maçı da oracıkta bırakmış oldu.

Kazım'ın pili bitip de çıkana kadar Servet'le olan mücadeleleri herşeye rağmen çok etkileyici idi. B.Gezer her ne kadar karşılıklı faulleri sağlıklı süzemedi ise de ben tribünde bu iki oyuncunun karşı karşıya gelmelerinden çok keyif aldım. Kazım'da çıkana dek iki stoperi gezdirip, bıktırıp hırpalayarak görevini Guiza'ya devretti.

R.Carlos neden 36 yaşına rağmen büyük bir usta olduğunu bizlere bir kez daha anlattı. Takımı yönetmesi, soğukkanlılığı, yaratıcılığı ile takımı rahatlatan, hücuma kaldıran ve güven veren bir oyun sergiledi. Keita'yı adetan maç boyunca canından bezdirdi ve kırmızı için zemin hazırladı. Keita'da Arda gibi girdaba kapıldı ve kayboldu gitti.

Alex ustalığından pasajlar sundu çıkana kadar. Ve yabancı futbolcular için karşılaştırma birimi olma adaylığını sürdürdü.

Maç sonrası inanılmaz eleştirilen bir Bünyamin Gezer vardı. Maçın neden iptal etmediğini anlattı ki o çerçeve içinde oldukça mantıklı açıklamalar. Maç içinde ise hatalar yaptı ancak asla bunu planlı bir senaryo yada kasıt unsurları içererek yapmadı. Öyle bir havaya sokuldu ki sanki B.Gezer maçı kazanamak üzere olan G.Saray'ın elinden alıp F.Bahçe'ye vermiş izlenimi yaratıldı. Evet gol ofsayt ancak yardımcının hatası, penaltı tartışılır. Ancak Kazım-Servet mücadelelerinde karşılıklı hataları oldu. Emre'nin Baros pozisyonunda Baros ters düştüğü için tarak kemiği kırıldı Emre'nin hareketi ile değil. Ancak bu mağlubiyet hakeme bağlanırsa ciddi hak yenmiş olur zira maç boyunca çeyrek pozisyonu olmayan G.Saray maçı kazanmayı değil berabere kalmayı bile haketmiyordu. Maç iyi hazırlanan, mücadele eden, akıl koyan, soğukkanlı olan ve taktiğine sadık kalan tarafın oldu.

Bu maç aynı zamanda oyuncuların Daum'a olan inancını da katladı ve 3 puandan fazlasını getirdi F.Bahçe'ye

MAÇIN ADAMI: Daum (hazırladığı taktik, maç önü yönetimi ile buraya çıkmayı haketti)

MAÇIN POZİSYONU: Ofsayt olmasına rağmen ilk golün hazırlanışı ve Carlos'un kurnazlığı ile Alex'in bitiriciliği

MAÇIN HATASI: Elano yerine Kewell ile başlamamak

MAÇIN ŞUTU: Kaleye pek şut atan olmadı ama Lugano'nun kafası gol olsa maç çok farklı olabilirdi

MAÇIN HAKEM HATASI: İlk golde ofsaytı yardımcının çözememesi

  © Blogger templates 'Neuronic' by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP