22 Ağustos 2009 Cumartesi

ELMA DERSEM ÇIK


Bir dönemin fırtanası son yıllarda Ajax’ın nerede olduğunu ve ne yaptığını bilen var mı? 91-97 Van Gaal, 2001-2005 Koeman'la başarılı yıllar ve ardından boşluk. PSV’nin ve AZ’nin altında dağılmış vaziyetteler. 2002’de CL’de bir çeyrek final ve öncesinde 92’de bir UEFA Kupası. Son yıllarda elendiği takımlar ise facia; Dinamo Zagrep, Kopenhag, Auxerre, Slavia Prag. CL’de grup sonunculukları cabası. Van Basten de bıraktı takım artık Martin Jol’a emanet. Biz Ajax’ı örnek alalım diyoruz ama Ajax’ın kedine hayrı yok. Neyse Avrupa Ligi Play'off'unda ilk maçta Sloven Batislava'yı 5-0 yendiler. Fenerbahçe olmasa Ajax şampiyon olsun diyeceğim ama finalide fena olmaz hani.

21 Ağustos 2009 Cuma

YAZAR YARIŞMASI



goal.com İngiltere'de futbol eleştirmeni ve yorumcusu olmak isteyenler için bir yarışma düzenliyor. Bayağı eleme usulü hemde. Belirlenecek bir konuda farklı, 500 kelimeyi aşmayan sıra dışı futbol yazıları bekliyorlar. Kazanan ise bu popüler sitede yazar olacak. ANcak ne yazık ki kısıt İngiltere'de yaşıyor olmak. Bizdeki internet yazarlarını gördükçe bu tarz yarışmaların bizde de açılması gerektiğini düşünüyorum. Hıncal Uluç kadar da mı yazamayız yani.

GO SPURS GO MODRIC


Dünyanın en çok seyredilen ligi Premiere League sürprizleriyle başladı. Tottenham Liverpool’u 2-1’le bu yıl Lige çıkan Burnley’de Ronaldo ve Tevez kayıplı Owen takviyeli Manu’yu 1-0’la geçti. Kendi açımdan Tottenham ve Arsenal sürprizli bir lig umut ediyor ve bekliyorum. Bu yıl Premiere Lig’de dikkat çekecek bir oyuncu da sanırım Tottenham’lı Luca Modric olacak. 23 yaşındaki “ufak sarışın Hırvat” Liverpool karşısında sürati ve top tekniği ile beni hayran bıraktı kendisine. Dikine oynaması, süratli düşünüp topu almadan yapacağı hamleyi hesap etmesi, forvet arkasında oynamasına rağmen aynı zamanda bir oyun kurucu gibi oyuna yön vermesi diğerlerinden ayırdı onu sahada. Transfer piyasasını seneye kızıştırabilir çünkü Tottenham ile 6 yıllık sözleşmesi var yüksek bonservislere hazır olalım.
Sırtındaki forma 14 numara, stili andırıyor, saçlar uzun ve sarı. Yeni bir Cruyff’mu geliyor dersiniz.

5. ROMA İMPARATORU MARCUS AURELIUS


Mehmet Paşa’nın 1 yıllık İspanya mahkumiyeti sona erdi ve nihayet serbest kaldı. Şimdi artık gazetelerimize yeni malzemeler çıktı. 1 Eylül transfer dönemi bitene kadar F.Bahçe ve G.Saray arasında gider gelir artık. Mehmet Paşa’nın gidişinde tek bildiğimiz İspanya’da oynama hayaliydi. Ancak para sorun oldu ardından yaşaması zor geldi yaşadığı ağır sakatlık da tuzu biberi oldu. 32 yaşındaki oyuncu için şu andaki tek avantaj Türk statüsünde oynaması. Özellikle Fenerbahçe’nin Aurelio’ya ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum. Bu alanda değerlendirebileceği alternatifi daha çok, M.Topuz, Selçuk, Deniz, Cristian, Özer. Verimini bilemem ama G.Saray’ın mevki olarak daha çok ihtiyacı var. Ayhan ve M.Sarp bu tempoya ne kadar dayanır bilinmez zira Linderoth ve Mehmet Topal’ın 2 haftada bir nükseden sakatlıkları var. Bakalım günler neler gösterecek. Bence yine de aklı olan FB'li ve GS'li yönetici Aurelio'yu almaz.



EMRE'NİN YERİ


Daum Alex ve Bilica'nın yokluğunda sahaya sürebileceği en iyi onbiri sürdü. Özellikle Deniz'i sahada görmek Bilica'nın yokluğunda geriden top çıkarma adına doğru bir hareketti ancak O da Carlos ve Alex gibi maçın başında sakatlandı. Geçtiğimiz maçlara göre baskı sürekliliğini artıran kayıplara rağmen pas trafiğini daha yoğun yapan bir takım vardı Cenevre'de. Bunda Emre, Cristian ve Gökhan'ın katkıları büyüktü. Deivid sahada yine yokları oynadığı maçta Emre sürekli geriden maçı forse etti. Alex'in yokluğunda Sivas ve Sion maçları gösterdi ki forvet arkası Deivid'in değil aslında Emre'nin olmalı. Deivid'in durağan ve kayıplı oyunu takımın hızını kestiği gibi Guiza'yı ve enerjisini mecburen sahanın diğer yerlerine gönderiyor ve Deivid maçlara bundan sonra Daum'un yanında başlamak için elinden geleni yapıyor. Ne zaman ki Emre ceza sahası civarına giriyor takımın kopuk zincirleri onarılıyor ve top çalma becerisi ile bol miktarda kontra ve pozisyon yakalayabiliyor. Daum bu takımın gol atmadan maç bitirmeyeceğini düşündüğü için sağlam bir orta saha ve savunma kurgusu yaratmaya çalışıyor. Emre'yi daha geride kullanmasını, Cristian'ı ileri sürmemesini ve takımın yavaş ve kontrollü oyununu şimdilik buna bağlıyorum. Ancak bu yavaş oyun kronik hale gelirse Fenerbahçe'nin ilerleyen günlerdeki en büyük handikapı olur. UEFA'da ilerlemek istiyorlarsa mutlaka maçı daha geniş alanda ve hızlı oynamak zorundalar. Yoksa Santos, Alex ve Guiza'dan verim almak çok zor olacak.

20 Ağustos 2009 Perşembe

BAŞLARKEN...

Futbolu yazmak ve yorumlamak için ille de futbol oynamış olmaya gerek yok. Bu işe meraklı ve gözlem yeteneği olan herkes yazıp yorumlayabilir. Sonuçta sevgini kaleme alıyorsun, buna kimsenin itirazı olamaz. Bir futbol karşılaşması 90 dakikaya sığıyor nihayetinde ama hayata dahi sığmayanı önü ve ardı. Esas olan da burada dönüyor zaten. Maçı gören gözler 90 dakikada 50.000 hatta 100.000 adet belki. Ama fark yaratmak, bu hayata sığmayan kısım içinde 100.000 gözün gördüğününden farklı görmeyi, farklı düşünmeyi gerektiriyor. Görülmeyeni görmek, düşünülmeyeni düşünmek ve yazılmayanı yazmak. Takım tutmak belki fanatikçe ama görüp düşünürken bunu beynine yansıtmamak. Zaten futbolu sevip de takım tutmamak anormal olan. Ama farkı yaratırken fanatizmden, şovenizmden, demagojiden kaçınmak esas. Aşkını fikrine yansıtmamak lafın kısası.
Kimbilir belki de fark yaratmak o kadar zor değil. Herkes kendine bir yön seçip farklı olmaya çalışmak için çizgiden ayrılıp taca çıkarken normal yerinde durmak belki farkın ta kendisi. Basit olmak hattızatında ve de uzatmamak.
Johan Cruyff’un bir sözünü her alanda uygulamak başlangıç için yeterli olan.
“Futbol kolay bir oyundur. Ama kolayı oynamak zordur.”

UEFA AVRUPA LİGİ FORMATI


Sürekli sorulan sorulara bir cevap olsun istedim artık. İnsanları araştırma eziyetinden kurtarayım. Avrupa Ligi’nde grup maçları sonrasında yeni bir grup yok. 76 takımlı Play-Off maçları sonrasında 38 takım gruplara kalacak. Şampiyonlar Ligi son ön elemesinden 10 takım daha gelecek etti 48. Bu 48 takımdan 4’erli 12 grup oluşacak. Deplasmanlı lig sonucunda gruplarında ilk 2 sırayı alan takımlar bir üst tura çıkacak. Şampiyonlar Ligi gruplarında 3. olup elenen 8 takım eklenip 32 takım artık çift maç usulü eleme maçları yapacak. 2 tur geçildikten sonra Çeyrek Finale çıkılacak. Final 12 Mayıs 2010’da Hamburg Arena’da.

TAKIM PUANLARI


Avrupa Ligi’nde Play-Off sonrasında oluşacak olan gruplar ülke değil takım puanları sonucu oluşacak. Yani her takım kendi bacağından asılacak. Fenerbahçe’nin şu anda 52.45, Galatasaray’ın ise 33.44 takım puanı var. Trabzon 10.44 Sivas ise 6.44 puana sahip. Fenerbahçe’nin önünde UEFA’da Play-Off oynayan potansiyel 11 takım var (Werder Bremen, Villareal, Zenit, Benfica, Roma, PSV, Hamburg, Valencia, Ajax, S.Bükreş, Shaktar). Bu takımların maçları oldukça kolay sürpriz yaşanmaz. CL ön elemesinden gelecek de 10 takım içinden Arsenal ve Olympiakos CL’ye kalmayı garantiledi sayılır. Geriye F.Bahçe’den puanı yüksek olan takımların maçlarından Anderlecht-Lyon, Fiorentina-Sporting Lizbon ve A.Madrid-Panathinaikos kalıyor. Eğer Lyon, Panathinaikos yada S.Lizbon’dan biri elenirse F.Bahçe 2. torbaya düşecek (A.Madrid Panathinaikos önünde avantajı yakaladı bile)
Galatasaray’ın ise önünde şimdilik 17 takım var UEFA’da. CL’den puanı en iyi takımlar bile gelse G.Saray bir alt torbaya inemiyor. Bu durumda Galatasaray’ın 2. torbadan girmesi garanti. Sivas ve Trabzon’un ise Allah yardımcıları olsun. Gruplara kalırsa son kürenin içinden çıkacaklar.

KATSAYILARIN HESABI

Yukarıdaki yazıda takımların puanlarından bahsettik. Peki bu puanlar nasıl hesaplanıyor? Merakta bırakmayıp, araştırmaya göndermeyip basit bir şekilde anlatalım.
Avrupa Ligi:
Grup maçlarına kadar oynanan her turda alınan galibiyet 1, beraberlik 0.5 puan olarak hesaplanıyor. 1. ön elemeden elenen 0.25, 2. ön elemede elenen 0.5, 3. ön elemede elenen 1 ve Play-off’dan elenen takımlar 1.5 puan bonus alıyorlar.
Grup maçları ve sonrasında ise galibiyet 2, beraberlik 1 puan getiriyor. Ayrıca Çeyrek final, yarı final ve Finale çıkmak 1’er puan kazandırıyor.
Toplanan puanlar yapılan maç sayısına bölünüyor ve takım puanı çıkıyor.
Yani Galatasaray şu ana kadar 2 ve Fenerbahçe ise 1.5 puan aldı.

Şampiyonlar Ligi:
Ön elemelerde galibiyet 1 beraberlik 0.5 puan kazandırıyor. 1. ön elemede elenen 0.5, 2. ön elemede elenen 1 puan, 3. ön elemede elenen ise 0 puan alıyor çünkü buradan Avrupa Ligi’ne devam ediyor.
Grup maçlarında galibiyet 2 beraberlik 1 puan getiriyor. 1. tur, çeyrek final, yarı final veya finale çıkan takımlar 1’er puan alıyor.
Gruplarda bulunmak 4 bonus puan getiriyor. Bu durumda Beşiktaş’ın 4 puanı oluyor.
Trabzonspor henüz maç yapmadığından puanı yok. Sivasspor’un ise 2 puanı bulunuyor bu hesap sonunda.

İLK MAÇLAR OLUR Kİ


Doğuştan Fenerbahçeli olduğum gerçeği önümde yatsa da hafızamda Fenerbahçe ile ve belki de futbol ile ilk ciddi karşılaşmam 1983 yılındaki her anlamda “4-4’lük” Galatasaray maçı ile olmuştur. İlerleyen yıllarda nice maçları dinleyeceğim ve halen çalışmakta olan Sharp marka radyodan maçı dinlediğimizi çok iyi hatırlıyorum. Henüz kadroları bile bilmeyen ben her golden sonra evin içinde bağırıyor babamla sarmaşdolaş oluyordum. Tabi o maçtan sonra içimde yanacak futbol alevinin ilk kıvılcımının bu maç olacağını bilmiyordum henüz.
Yeşil çimler üzerinde sarı-lacivert çubuklu ile tanışmam ise bir Cumhurbaşkanlığı Kupa’sında Trabzon maçı ile 1984 yılının Temmuz ayında gerçekleşiyordu. Babam ve Beşiktaşlı olan dayımla maçtan saatler önce Ankara 19 Mayıs Stadyumu civarına elimizde biletlerle gelmiş ancak sağanak yağmurun devam etmesi ile tam eve dönüş yoluna geçmiştik ki benim ‘hayır maçı burada izleyeceğiz’ çığlıklarımla fikirlerinden vazgeçmişlerdi. Stad çevresinde beliren naylon elbise kılıfı satanların rant yaptığı bir ortamda aldığımız poşetlere sarıp sarmalanıp kale arkasında yerimi almıştım. İlk 90 dakikamı bir kupa ve İlyas Tüfekçi’nin benim bulunduğum taraftaki kaleye attığı penaltı golü ile 1-0 kazanarak bitiriyordum. Güzel bir başlangıçtı herşeyiyle ama stadyumda yağmurda maç izleme ısrarım gelecek aylarda dönüşen hastalığa ve sonunda bir ameliyata malolmuştu. 1984 yılında bademciklerimi Fenerbahçe’ye feda eden ben, gelecek yıllarda kalbini ve beynini de teslim ediyordu bu çılgın futbol sevdasına.

  © Blogger templates 'Neuronic' by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP